HİKÂYE TÜRÜNÜN CUMHURİYET DÖNEMİ'NE KADAR GELİŞİMİ
Bir
olay ya da durumun zaman, mekân ve kişi ögelerine bağlı olarak okuyucuya
estetik zevk verecek şekilde anlatılmasıyla oluşturulan kısa kurmaca metinlere
hikâye denir.
Hikâye
türünün ilk örneği, 14. yüzyılda yaşayan İtalyan sanatçı Boccacio’nun “Decameron”
adlı eseri kabul edilir.
Türk
edebiyatında Batılı anlamda ilk hikâye örnekleri Tanzimat Dönemi’nde görülür.
Türk
edebiyatında Batılı anlamda ilk hikâye, 1870’ten sonra görülmüştür. İlk hikâye
denemesi Emin Nihat’ın Müsameretname adlı eseridir. Batılı anlamda ilk hikâye
örneklerini Ahmet Mithat Efendi, Letâif-i Rivâyât (1880-1890) isimli eseriyle
vermiştir.
Gerçek
anlamda Batılı tarzda yazılan ilk hikâye, Samipaşazade Sezai’nin yazdığı Küçük
Şeyler adlı eseridir.
Batılı
tarz hikâyenin ilk olgun örneklerini Servetifünun Dönemi sanatçıları vermiştir.
Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın, Mehmet Rauf, Ahmet Hikmet Müftüoğlu
gibi sanatçılar, Maupassant tarzında hikâyeler yazmışlardır.
Milli
Edebiyat Dönemi’nde, Genç Kalemler dergisindeki Yeni Lisan makalesinde dile
getirilen konulara, hikâye türündeki edebi ürünlerde de uyulmuştur. Özellikle
Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu
gibi sanatçılar; hikâyelerinde Anadolu’yu, Anadolu insanını sade bir dille
yansıtmaya özen göstermişlerdir.
Milli
Edebiyat Dönemi sanatçıları, hikâyelerinde genellikle toplumsal konuları
işlemişlerdir. Osmanlıcılık, Türkçülük, Batıcılık, İslamcılık hareketleri
temaların belirlenmesinde etkili olmuştur. Bu dönemde Anadolu insanının yaşam
koşulları, savaş yıllarında çekilen sıkıntılar, yanlış Batılılaşma, geçmişteki
kahramanlıklar, vatan sevgisi, bağımsızlık vb. temalar işlenmiştir.
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK HİKÂYESİ
1923-1940 YILLARI ARASI TÜRK HİKÂYESİ
Milli Mücadele Dönemi’nde
Anadolu’ya geçen ya da bu mücadeleye İstanbul’dan destek veren yazarlar,
Cumhuriyet Dönemi’nin ilk hikâye yazarlarıdır.
Anadolu’ya yönelme, Anadolu
insanının hayatı, Milli Mücadele ve inkılaplar bu dönemin ana temalarındandır.
Milli Mücadele’nin
kazanılmasının, yeni Türk devletinin sosyal ve siyasal kurulumunun genel
hatlarıyla tamamlanmasının ardından hikâyelerde şu konular da işlenmiştir:
insanın günlük yaşantısı, ekonomik işsizlik, işçi-işveren ilişkisi, ahlaki
çöküntü…
Hikâyeler, genellikle gözleme
dayanan realist anlayışla kaleme alınmıştır.
Hikâye yazarlarının çoğu, olay
hikâyeleri yazmışlardır. Olay hikâyelerinde Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay,
Reşat Nuri Güntekin gibi Milli Edebiyat Dönemi sanatçılarının etkisi
görülmektedir.
Olay hikâyesinden, sıradan
insanın hikâyesi olan Çehov tarzına yöneliş başlamıştır.
Sadri Ertem, Selahattin Enis,
Ahmet Sevengil gibi yazarlar, Vakit gazetesi etrafında toplanarak yeni gerçekçi
hikâyenin öncülüğünü yapmışlardır. İşçi-işveren ilişkisi ilk defa Sadri
Ertem’le hikâyenin konusu olmuştur.
Memduh Şevket Esendal,
Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık gibi yazarlar, bu dönem hikâyesinin
yenilikçileri olmuşlardır.
Cumhuriyet Dönemi’nde hikâye
kitabı yayımlayan ilk yazar Reşat Nuri Güntekin’dir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944)
Servetifünun,
Fecriati, Milli Edebiyat Dönemi sanatçılarıyla aynı dönemde eser vermesine
rağmen sanat anlayışı ve düşünce tarzıyla onlardan ayrılır.
Ahmet Mithat
gibi edebiyattan sosyal fayda bekleyen bir yazardır.
Halkı eğitmek
ve halkın yaşama tarzını değiştirmek ister.
Eserlerinde
kadın-erkek ilişkilerini sosyal ve ekonomik konuları ve din konusunu
işlemiştir.
Cumhuriyet
Dönemi’nde yazdığı eserlerinde de İstanbul’u, insanlarını yaşama biçimleri,
inançları, gelenek ve görenekleriyle ele almıştır.
Bazı
eserlerinde realizmin, bazı eserlerinde natüralizmin etkileri görülür.
Roman, hikâye,
tiyatro türlerinde eserler yazmıştır.
Öyküleri:
Kadınlar Vaizi, Namusla Açlık Meselesi, Katil Buse, İki Hödüğün Seyahati,
Tünelden İlk Çıkış, Gönül Ticareti, Melek Sanmıştım Şeytanı, Eti Senin Kemiği
Benim
Reşat Nuri Güntekin (1889-1956)
Roman, hikâye,
tiyatro, gezi türlerinde eserler vermiştir.
Eserlerinde
Anadolu insanının sorunlarına yer veren Reşat Nuri, 1923-1940 yılları arasında
yayımladığı hikâyelerinde şu temaları ele almıştır: Evlilik, meslek sahibi
kadınların durumu, modern yaşamın yanlış anlaşılması, dinin kötüye
kullanılması, geçim sıkıntısı, çocukların ve gençlerin eğitimi vb.
Hikâyeleri
genellikle karşılıklı konuşmalar şeklinde düzenlenmiş.
Hikâyelerinde
duygusallık ağır basmakla birlikte gülmece de yer alır.
Yazar,
hikâyelerinde okuyucu üzerinde çarpıcı bir etki oluşturan dramatik sonlara yer
vermiştir.
Hikâyeleri:
Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Leyla ile Mecnun, Olağan İşler
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974)
Sanat hayatına
Fecriati Dönemi’nde başlamış Milli edebiyat ve Cumhuriyet dönemlerinde de
eserler vermiştir.
Eserlerinde
Kurtuluş Savaşı yıllarını, Türk toplumunun yaşamını, sorunlarını işlemiştir.
Yaban, Kiralık
Konak, Sodom ve Gomore, Ankara, Hüküm Gecesi gibi önemli romanlar kaleme alan
yazarın Cumhuriyet Dönemi hikâyesinde anılmasını sağlayan eseri Milli Savaş
Hikâyeleri’dir.
Milli Savaş
Hikâyeleri’nde Kurtuluş Savaşı yıllarında cephe gerisinde yaşanan acıları dile
getirmiştir.
Roman, hikâye,
mensur şiir, anı, tiyatro, makale, monografi, gezi türlerinde eserler
yazmıştır.
Öyküleri: Bir
Serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikâyeleri
Refik Halit Karay ( 1888-1965)
Memleket
Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri ile tanınır.
Roman, hikâye,
deneme, hiciv, fıkra, hatıra türlerinde eserler vermiştir.
Aydınların pek
fazla tanımadığı, küçük şehir ve kasaba insanlarının yaşantısını mizahi bir
üslupla kaleme almıştır.
Duru bir
Türkçe ile yazar.
Realizm akımı
doğrultusunda yazmıştır.
Maupassant
tarzı hikâyeler yazmıştır.
“Kirpi” ismini
kullanarak mizahi hicivler yazmıştır.
Yezidin Kızı,
Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylısı, İstanbul’un İç Yüzü romanlarının
bazılarıdır.
Öyküleri:
Memleket Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri
Sadri Ertem (1900-1943)
1920-1940
arası Türk hikâyesinin konusunu çeşitlendiren yazarıdır.
Batı
taklitçiliği, sömürülen-sömüren karşıtlığı, işçi ve köylü sorunları gibi sosyal
meseleleri hikâyeye taşımıştır.
Toplumcu
gerçekçi hikâyenin Türk edebiyatındaki ilk temsilcilerindendir.
Roman, öykü ve
gezi türlerinde eserler vermiştir.
Öyküleri:
Silindir Şapka Giyen Köylü, Bacayı İndir, Bacayı Kaldır, Korku, Bay Virgül, Bir
Şehrin Ruhu
Sabahattin Ali (1907-1948)
Toplumcu
gerçekçi bir yazardır. Köy ve kasaba öykücüsü olarak nitelendirilir.
Şiir, roman,
hikâye, tiyatro türlerinde eserler vermiştir.
Çoğunlukla
Maupassant tarzı hikâyeler yazmıştır.
Hikâyeleri
beklenmedik sonla biter.
Sosyal
bozukluklar, ezilen insanların acıları, kasaba insanlarının törelere
bağlılıkları hikâyelerinde işlediği başlıca konulardır.
Kuyucaklı
Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna romanlarının yazarıdır.
Öyküleri:
Kağnı, Ses, Sırça Köşk, Değirmen, Yeni Dünya
Memduh Şevket Esendal ( 1906-1954)
Çehov tarzı
hikâyenin edebiyatımızda tanınmasını sağlayan yazardır.
Sıradan
insanların yaşamlarını, davranışlarını anlatır.
Hikâyeyi
gereksiz süslemelerden kurtarmış, konuşma dilini kullanmıştır.
Roman ve
hikâye türlerinde eserleri olan sanatçının en bilindik romanı Ayaşlı ve
Kiracıları’dır.
Öyküleri:
Otlakçı, Mendil Altında, Temiz Sevgiler, Ev Ona Yakıştı
(Hikâyeleri
1983’ten sonra farklı isimlerle yeniden basılmıştır.)
Sait Faik Abasıyanık (1906-1954)
Türk
hikâyeciliğinin önde gelen yazarlarındandır.
Çehov tarzı
hikâyenin Türk edebiyatındaki en büyük temsilcisidir.
İstanbul
öykücüsü olarak tanınan yazar, yaşamaktan zevk alan sıradan insanları, İstanbul’u,
Adalar’ı, denizi, balıkları, balıkçıları, toplumun kimsesizlere karşı
ilgisizliğini, patron-işçi ilişkisini, aşkı, özlemi anlatmıştır.
Hikâyelerinin
kaynağı insan sevgisidir. İnsan sevgisini hikâyeleriyle okuyucularına aktarmaya
çalışmıştır.
Hikâyelerinde
realist sanatçılar gibi gözlemlerden yararlanmıştır ama gözlemlerini kendi ruh
ve zihin süzgecinden geçirerek hikâyelerine yansıtmıştır.
Günlük konuşma
dilinin olanaklarından faydalanarak şiirsel bir dil oluşturmuştur.
Medar-ı Maişet
Motoru, Kayıp Aranıyor romanlarının yazarıdır.
Hikâyeleri:
Semaver, Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut,
Kumpanya, Havuz Başı, Son Kuşlar, Alemdağ’da Var Bir Yılan, Tüneldeki Çocuk, Az
Şekerli
Kenan Hulusi Koray (1906-1943)
Yedi
Meşaleciler topluluğundaki tek hikâyecidir. Asıl başarısını korku hikâyeleriyle
sağlamıştır.
Konusunu Arap
dünyasından alan masalımsı hikâyeler yazdıktan sonra realist hikâyeyi benimsemiş
ve gerçekçi hikâyeler yazmıştır.
Osmanoflar
adlı romanı olan yazarın hikâyeleri: Bir Yudum Su, Bahar Hikâyeleri, Son Öpüş,
Otelde Yedi Kişi
Aka
Gündüz (1886-1958)
·Şiir,
roman türlerinde de eserler kaleme alan sanatçı, Cumhuriyet öncesi ve sonrasında
hikâyeleriyle Millî Edebiyat anlayışı içerisinde yer almıştır.
·Hikâyelerini
zaman zaman şiir parçaları ile zenginleştiren yazar, kendini hikâyeden
çekmemiştir.
·Olaylar
ve insanlar karşısında tavrım ve heyecanını ortaya koymuştur.
·Üslubu
zaman zaman hitabeye kaymıştır.
·Diyaloglara
geniş yer vermiştir.
·Yalın
bir dille sıcağı sıcağına günün olaylarını anlatmıştır.
·Hikâyeleri:
Türk Kalbi, Türk'ün Kitabı, Bu Toprağın Kızları, Hayattan Hikâyeler, Sarı
Zeybek
> Romanları:
Dikmen Yıldızı, Odun Kokusu, Tank - Tango, Yaldız, Çapkın Kız, Aysel, Ben
Öldürmedim, Üvey Ana, Yayla Kızı, Bir Şoförün Gizli Defteri
Halide
Edip Adıvar (1884-1964)
·Halide
Edip Adıvar'ın sanat hayatında görülen iki farklı dönem, hikâyeleri ve
hikâyeciliği için de geçerlidir.
·Yazar gençlik
dönemi hikâyelerinde ferdiyetçidir.
·Bu
hikâyelerinin zemini çeşitli sebeplerin oluşturduğu hayal kırıklıkları,
yalnızlık, fedakarlık, annelik, aşk, ölüm, temalarıdır.
·Bu
hikâyelerinde yine bedbin (yılgın - küskün...) bir ruh hâli vardır.
·Yazar
Balkan Savaşı yıllarından itibaren toplumcu veya Milli Edebiyat anlayışına
kalmıştır.
·Bu
dönemdeki eserlerinde işgalci güçlerin Türk vatanına saldırıları, buna karşı
verilen mücadeleler ve bu esnada yaşanan zulüm ve acıları konu etmiştir.
·Hikâyeleri
teknik bakımdan zayıf kabul edilir.
·Hikâyeleri
çoğunlukla bir kadın kahraman etrafında şekillenmiştir.
·Hikâyelerindeki
kadınlar irade, kültür ve karakter bakımından güçlüdür.
·Yazar
en çok dil ve üslubu yönüyle eleştirilmiştir.
·Dil
konusunda itinasız (özensiz) kabul edilmiştir.
·Hikâyeleri:
Harab Mabetler, Dağa Çıkan Kurt, İzmir'den Bur- sa'ya, Kubbede Kalan Hoş Seda
·Romanlar:
Heyula, Raik'in Annesi, Seviye Talip, Handan, Yeni Turan, Ateşten Gömlek, Vurun
Kahpeye, Zeyno'nun Oğlu, Yolpalas Cinayeti, Tatarcık, Kerim Ustanın Oğlu, Kalp
Ağrısı, Hayat Parçaları, Döner Ayna
·Anı:
Türk'ün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev
·Oyun:
Kenan Çobanları, Maske ve Ruh
Halide
Nusret Zorlutuna (1901-1984)
·Şiir,
roman, öykü türlerinde yazan sanatçı, "Git bahar" şiiri ile
tanınmıştır.
·Eserlerinde
samimi bir kadın duyarlılığını aksettirmiştir.
·Kadın
duyarlılığıyla işlediği şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, roman türlerinde
de eserler vermiştir.
·ilk
yazı ve şiirleri "mütareke" döneminde yayımlandı, o yıllarda Millî
Edebiyat akımı gelişimini tamamlamış olduğundan, Halide Nusret de doğrudan bu
topluluğa katılmıştır.
·Sade
bir dil ile konuşulan Türkçeyi kullanmıştır.
·Şiirleri:
Geceden Taşan Dertler, Yayla Türküsü, Yurdumun Dört Bucağı, Ellerim Bomboş
·Romanları:
Küller, Sisli Geceler, Gül'ün Babası Kim, Aşk ve Zafer
·öyküleri:
Beyaz Selvi, Büyük Anne, Aydınlık Kapı
Ercüment
Ekrem Talu (1886-1956)
·Recaizâde
Ekrem'in oğludur.
·Galatasaray
Sultanisi'ni bitirdikten sonra gönderildiği Paris'te siyasal bilgiler öğrenimi
görmüştür.
·İlk
yazılarını Çocuklara Mahsus Gazete'de yayımlamıştır.
·Mütareke
yıllarında Aka Gündüz ile Alay adlı bir mizah dergisi çıkarmıştır.
·Daha
çok, Meşhedi adlı bir İranlInın abartmalı serüvenlerini anlattığı mizahi hikâye
ve romanlarıyla tanınmıştır.
·Romanlarında
olduğu gibi, öykülerinde de toplumsal konulara ağırlık vermiştir.
·Konularını
eski İstanbul hayatından aldığı romanları da vardır.
·Yazar,
öykülerinde daha çok aileyle ilgili değişik konulara yer vermiştir, üzerinde
durduğu bir başka konu da toplumun bilgisizliğidir.
·Sayıları
az olan bireysel konulu öykülerinde değişik karakterde kişilerle, kurnazlık,
cimrilik, aşk, dostluk gibi bireyin yaşamında önem taşıyan değişik duygu ve
tutumları yansıtmıştır.
·Kimi
öykülerinde ise ilgi çekici anılarını buluruz. Öykülerinde gülmeceye de yer
vermiştir.
·öyküleri:
Teravihten Sonra, Sevgiliye Masallar, Kız Ali, Güldüren Kitap, Meşhedi'nin
Hikâyeleri
·Romanları:
Evliya-yı Cedid (Yeni Evliya Çelebi), Asriler, Gün Batarken, Kopuk, Sabir
Efendinin Gelini, Kan ve imam, Şev- ketmeâb, Kundakçı, Meşhedi ile Devrialem,
Gemi Arslanı, Meşhedi Aslan Peşinde, Kodaman, Pepeloğlu, Beyaz Şemsi- yeli, Bu
Gönül Böyle Sevdi, Çömlekoğlu ve Ailesi
·Anı:
Dünden Hatıralar
Nahit
Sırrı Örik (1895-1960)
·Hikâye
roman, oyun, gezi anı, çeviri, tarih türlerinde eserler vermiştir.
·Cumhuriyet
öncesi Türk toplumunun sosyal hayatında yoğun biçimde yaşanan çöküş süreci
üzerinde durmuştur.
·Hikâyelerinde
çok iyi bildiği İstanbul'u ve özlemlerine kavuşamamış küskün insanların hayal
kırıklıklarını, çoğunlukla aile çevresinde geçen olaylarla anlatır.
·Eserleri:
Roman; Abdülhamit Düşerken
Hikâye; Sanatkârlar,
Eski Resimler, Eve Düşen Yıldırım
Bekir
Sıtkı Kunt (1905-1959)
·Sanat
hayatına şiirle başlamış sonra öyküye yönelmiştir.
·Sadri
Ertem'in başlattığı sosyal gerçekçi anlayışın etkisiyle hikâyeye başlamıştır.
·O,
sanatın bir gayesi olduğuna inanır.
·Halkın,
köylünün ızdıraplarını, dertlerini, ihtiyaçlarını göstermeyi ve onları
düşünmeye çalışmaya sevk etmeyi amaçlamıştır.
·Sanatı,
uyandırıcı bir kamçı olarak kullanmak istemiştir.
·Sert
bir eleştirel tavır sergilemiştir.
·Gözlemci
gerçekçilikte başarılıdır.
·1940'tan
sonra Maupassant tarzı hikâyeden Çehov tarzı hikâyeye yönelmiştir.
·Daha
çok "küçük insanların hikâyecisidir.
·Hikâyeleri:
Memleket Hikâyeleri, Talkınla Salkım, Herkes Kendi Hayatını Yaşar, Yataklı
Vagon Yolcusu, Ayrı Dünya
Osman
Cemal Kaygulu (1890-1945)
·Eserlerinde
İstanbul'un kıyı köşe semtlerini, sur dışında yaşananları, yoksul ve dürüst
insanları, başlı başına bir dünya oluşturmuş Çingeneleri, işinde gücünde küçük
esnafı anlatmıştır.
·İlk
yazısı Baha Tevfık'in "Eşek" adlı güldürü dergisinde yayımlanmış,
bazı yazılarında "Anber" takma ismini kullanmıştır.
·İstanbul'u
semt semt, köşe bucak bilen, bilmekle kalmayıp her bölgedeki yaşam tarzları üzerine
engin tecrübeleri olan bir "halk yazarfdır.
·Romanları:
Aygır Fatma, Bekri Mustafa, Çingeneler
·Öyküleri:
Eşkiya Güzeli, Sandalım Geliyor Varda, Altın Babası, Bir Kış Gecesi, Çingene
Kavgası, Gonca’nın İntiharı
·Araştı
rma-Folklor: İstanbul'un Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri
1940-1960 ARASI TÜRK HİKÂYESİ
1940 yılının
ikinci yarısından itibaren geçmişi özlemle anış başlar.
II. Dünya
Savaşı’nın etkileri, savaşa dair izlenimler, savaşın gençlik üzerine etkileri,
demokratikleşme süreci hikâyenin konusuna eklenir.
Bu dönem
hikâyelerinde işlenen başlıca temalar: iç ve dış göçler, dağılmış aileler,
kadın hakları, gecekondu sorunları, dine ve geleneğe dönüş, insanın kendi
“ben”i ile mücadelesi
İdeolojik
bakış açısıyla hikâyeler yazılmıştır.
1940-1960
arasında yazılan hikâyeler şu eğilimleri yansıtmaktadır:
Toplumcu gerçekçi hikâye
Bireyin iç dünyasını esas alan hikâye
Millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâye
Modernist hikâye
Toplumcu Gerçekçi Hikâye:
Toplumcu
gerçekçi edebiyat; bireyle toplumsal yapı arasındaki çatışmayı ortadan
kaldıracak, bireylerin gelişmesini sağlayacak, onları ruhsal ve fiziksel
çöküşten kurtararak mutlu kılacak bir düzen yansıtmayı amaçlar.
Toplumsal
gerçekçilik, Rusya’da ortaya çıkmış bir anlayıştır.
Toplumsal
gerçekçilik Türk edebiyatında 1930’lu yıllardan itibaren görülmeye başlanmış;
şiir, hikâye ve roman türlerinde etkili olmuştur. Bu eğilim; şiirde Nazım
Hikmet’le; hikâye ve romanda ise Sabahattin Ali ve Sadri Ertem’le başlamıştır.
Toplum için
sanat anlayışı benimsenmiştir.
İşçi, dar
gelirli insanlar, köy yaşamını sürdürenler, köyden kente göçen insanların sıkıntıları
bu eserlerin konusu olmuştur.
Ağa-köylü,
öğretmen-imam, halk-yönetici, zengin-fakir, aydın-cahil, güçlü-güçsüz
arasındaki çatışmalar anlatılmıştır.
Sade bir dil
kullanılmış, kahramanlar yöresel özellikleriyle konuşturulmuştur.
Gözlem ve
tasvire önem verilmiştir.
Toplumcu
gerçekçi hikâyenin Türk edebiyatındaki önemli temsilcileri şunlardır:
Sabahattin
Ali, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Yaşar Kemal,
Fakir Baykurt, Necati Cumalı, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Muzaffer İzgü
Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikâye:
Toplumsal
değişimin insan üzerindeki etkisinin, insanın iç dünyasındaki yansımalarının
işlendiği eserlerdir.
Toplumda yer
edinmeye çalışan kasaba bürokratları, küçük memurlar, işçiler bu tür eserlerin
başlıca kahramanlarıdır.
Yalnızlık,
bunalım, yabancılaşma, bireyin bilinçaltı, toplumla hesaplaşma işlenen başlıca
temalardır.
Bireyin
psikolojisi önem kazandığı için anlatımda ruh tahlillerinden, bilinç akışından
yararlanılır.
Bireyin iç
dünyasını esas alan hikâyenin Türk edebiyatındaki önemli temsilcileri: Ahmet
Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Oktay Akbal, Nezihe Meriç, Yusuf Atılgan
Millî-Dinî Duyarlılıkları Yansıtan Hikâye
Millî, dinî,
ahlaki değerlere önem vermişlerdir.
Milli,
mitolojik unsurlara, masal ve efsane motiflerine yer vermişlerdir.
Modernizmin
getirdiği bilim, teknoloji, akılcılık, kavramlarına karşı bilinçaltı,
metafizik, duygu, sezgi, önsezi vb. kavramları öne çıkarmışlardır.
Bireyin iç
dünyasıyla toplumsal sorunlar birlikte ele alınmıştır..
Millî-Dinî
duyarlılıkları yansıtan hikâyenin önemli temsilcileri: Necip Fazıl Kısakürek,
Rasim Özdenören, Samiha Ayverdi, Mustafa Kutlu, Cahit Zarifoğlu, Hekimoğlu
İsmail
Modernist Hikâye:
20. yüzyılda
etkili olan modernizm; geleneksel olanı yeni olana tabi kılma tavrı, yerleşik
ve alışılmış olan yeni ortaya çıkana uydurma eğilimi ve düşünce biçimidir.
Birey öne
çıkarılmış, bireyin kendisiyle ve hayatla ilişkisi eserlerde ele alınmıştır.
Alegorik
anlatıma önem verilmiş; duygu, düşünce ve davranışlarıyla insanın karmaşık bir
varlık olduğu anlatılmıştır.
Bireyin
yalnızlığı, bunalımları, toplumla çatışması, ve toplumdan kaçışı, yerleşik
değerlere isyanı anlatılır.
Birey,
toplumsal özellikleriyle değil psikolojik özellikleriyle ele alınır.
Geleneksel
anlatım ve yapı reddedilmiştir.
Çağrışıma açık
ve şiirsel bir anlatıma yer verilmiştir.
Modernist
hikâyenin Türk edebiyatındaki önemli temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık, Haldun
Taner, Bilge Karasu, Yusuf Atılgan, Nezihe Meriç, Vüsat O. Bener, Adalet
Ağaoğlu, Ferit Edgü, Oğuz Atay, Orhan Pamuk, Erdal Öz
Toplumcu Gerçekçi Hikâye Yazarları:
Kemal
Bilbaşar (1910-1983)
Hikâyelerinde
genelde Batı Karadeniz ve Ege (Bartın-İzmir çevresi) kasabalarındaki insanların
sorunlarını toplumcu ve eleştirel gerçekçilikle anlatmıştır.
İkinci Dünya
Savaşı’nın oluşturduğu sosyal ve ahlaki çöküntünün etkisiyle kumar, rüşvet,
karaborsacılık, haksız kazanç, ezilen küçük memurun yaşam zorluğu vb. toplumsal
temaları işlemiştir. Halkın gelenek ve inançlarına da değinen yazar, mizahtan
da yararlanmıştır.
Yazar,
hikâyelerinde kalıplaşmış sözlerden oluşan özensiz bir anlatıma başvurmuş;
ağız taklitlerine ve yöresel söyleyişlere çokça yer vermiştir.
Roman ve
hikâye türlerinde eserler vermiştir.
Kemal
Bilbaşar’ın hikâyeleri şunlardır: Anadolu’dan Hikâyeler, Cevizli Bahçe,
Pazarlık, Pembe Kurt, Irgatların Öfkesi.
Kemal Tahir
(1910-1973)
Roman ve
hikâye türlerinde eser vermiştir. Roman türündeki eserleriyle tanınmıştır.
Kemal Tahir,
hikâyelerini Göl İnsanları isimli eserinde toplamıştır. İlk
hikâyelerinde köylülerle ilgili sorunları toplumcu gerçekçi yaklaşımla
anlatmıştır. Sonraki hikâyeleri, Binbir Gece Masallarından uyarlama
niteliği taşır.
Yazar;
hikâyelerini sade bir Türkçeyle, abartılı ağız taklitlerine başvurmadan,
gözlemden yararlanarak kaleme almıştır.
Orhan Kemal
(1914-1970)
Asıl adı
Mehmet Raşit Öğütçü’dür.
Orhan Kemal,
hikâyelerinde anlattığı hayatın içinden gelmiştir. İstanbul’un kenar
mahallelerinde yaşamış, fabrikalarda işçi olarak çalışmıştır. Sıkıntı çeken
yoksul köylü ve kentlileri yakından tanıma olanağı bulmuştur.
Hikâyelerinde
işçileri, memurları, yoksulluk ve sefalet içindeki insanları anı, gözlem ve
izlenimlerinden yararlanarak anlatmıştır. Hikâyelerinde, yaşadığı yerleri
(İstanbul’un kenar semtleri, Adana, hapishane vb.) mekân olarak seçmiştir.
Maupassant
tarzını (olay hikâyesi) benimseyen Orhan Kemal, hikâyelerini sade bir dille
yazmış; diyalog cümlelerine ve yöresel söyleyişlere geniş yer vermiştir.
Orhan
Kemal’in hikâyeleri şunlardır: Ekmek Kavgası, Sarhoşlar, Çamaşırcının Kızı,
Grev, Arka Sokak, Kardeş Payı, Babil Kulesi, Dünyada Harp Vardı, Önce Ekmek,
Küçükler ve Büyükler, 72. Koğuş
Yaşar Kemal
(1923-2015)
Asıl adı
Kemal Sadık Gökçeli’dir.
Roman,
hikâye, röportaj türlerinde eserler vermiştir.
Yaşar Kemal,
hikâyelerini Sarı Sıcak isimli eserinde bir araya getirmiştir. Bu
hikâyelerde Çukurova köylüsünün yaşam mücadelesi; İkinci Dünya Savaşı’nın
toplumda yarattığı ahlak çöküntüsü; insanların tabiatla, toplumla ilişkileri;
tutkuları, korkuları, acıları ve hayalleri anlatılmıştır.
Hikâyeler,
gözleme dayanan toplumcu gerçekçi bir nitelik taşımaktadır. Hikâyelerde zaman
zaman şiirsel bir dil kullanılmış; sürükleyici ve çarpıcı bir anlatıma
ulaşılmıştır.
Fakir
Baykurt (1929-1999)
Yazar, köy
gerçeklerini kentlilere anlatmayı amaçlamıştır. Hikâyelerinde köylülerin
sıkıntılarını, Anadolu’daki öğretmenlerin terk edilmişliğini, memurlar
arasındaki çatışmaları, köyden kente göçü, Almanya’ya gidenlerin sorunlarını
anlatmıştır.
Fakir
Baykurt’un hikâyeleri şunlardır: Çilli, Efendilik Savaşı, Karın Ağrısı, On
Binlerce Kağnı, Anadolu Garajı, Can Pazarı, İçerdeki Oğul, Sınırdaki ölü, Gece
Vardiyası, Barış Çöreği, Duisburg Treni, Telli Yol.
Necati
Cumalı (1921-2001)
Hikâyelerinde
Ege yöresi köylü ve kasabalısının yaşamını, geçim çabalarını, tütün işçilerinin
sorunlarını, kadın erkek ilişkilerini gözlemci bir gerçeklikle anlatmıştır.
Yazar,
toplumcu gerçekçi yaklaşımla toplumsal konuları işlemiş; bazı hikâyelerini
avukatlık yaptığı dönemde dava dosyalarından uyarlayarak yazmıştır. Yazarın
şiirsel bir anlatımla kaleme aldığı hikâyeleri de vardır.
Necati
Cumalı’nın hikâyeleri şunlardır: Yalnız Kadın, Değişik Gözle, Susuz Yaz, Ay
Büyürken Uyuyamam, Kente inen Kaplanlar, Dila Hanım, Yakub'un Koyunları.
Haldun Taner
(1915-1986)
Hikâyelerinde
toplumsal ve ahlaki yozlaşma, yanlış Batılılaşma, eğitim eksikliğinden
kaynaklanan olumsuzluklar, topluma uyum sağlayamayan kaba insanların davranış
bozuklukları, bencil insanlar,
büyük
kentlerin sonradan görme zenginleri; haksızlığa uğramış memurlar, işçiler,
öğrenciler, emekliler, kapıcılar, bekçiler vb.ni anlatılmıştır.
Yazar, toplumsal
çöküş ve yozlaşmanın sebebini bireyin bozulmasına bağlamış; bu sorunların
giderilmesinde asıl sorumluluğun bireyde olduğunun altını çizmiştir.
Toplumcu
gerçekçi bir anlatımı benimseyen Haldun Taner, bazı hikâyelerinde bireyin iç
huzursuzluklarını da yansıtmıştır.
Yazar,
toplumun aksayan yönlerini ironik (gülmeceye dayalı) ve eleştirel bir
yaklaşımla anlatmıştır. Gözleme önem vermiş, kişileri ağız özellikleriyle konuşturmuştur.
Haldun
Taner’in hikâyeleri şunlardır: Yaşasın Demokrasi, Tuş, Şişhaneye Yağmur
Yağıyordu, On ikiye Bir Var, Konçinalar, Sancho’nun Sokak Yürüyüşü, Yalıda
Sabah, Ayışığında Çalışkur.
Aziz Nesin
(1915-1995)
Gülmece
hikâye türünün Cumhuriyet Dönemi'ndeki önemli temsilcilerindendir.
Hikâyelerinde yönetimdeki bozuklukları, kuşaklar arasındaki çatışmaları,
köyden kente göçü, eğitimde görülen aksaklıkları, köylülerin ve dar
gelirlilerin sorunlarını konu almıştır. Azız Nesin; toplumsal ve sıyası hiciv
niteliği taşıyan mizahı, halkı güldürürken düşündürmek ve toplumdaki bozukluklara
dikkat çekmek amacıyla kullanmıştır.
İki binden
fazla hikâye yazan Aziz Nesin’in başlıca hikâyeleri şunlardır; Geriye
Kalan, İt Kuyruğu, Yedek Parça, Fil Hamdi, Damda Deli Var, Koltuk, Toros
Canavarı, Kazan Töreni, Deliler Boşandı, Ölmüş Eşek, Mahallenin Kısmeti, Bay
Düdük, Gıdıgıdı, Gözüne Gözlük, Havadan Sudan, Vatan Sağ Olsun, Büyük Grev.
Samim
Kocagöz (1916-1993)
Hikâyelerini,
memleket hikâyeciliği doğrultusunda toplumsal gerçekçi bir yaklaşımla
yazmıştır. Hikâyelerindeki olaylar, Söke ve Menderes çevresindeki köylerde
geçer. Yazar, hikâyelerinde pamuk ve
tütün
tarlalarında, zeytinliklerde çalışan köylülerin yaşantılarını; ağalar ile
ortakçılar arasındaki toprak davalarını, çıkar kavgalarını; makineleşmeyle
birlikte geleneksel üretimin yerini endüstriyel üretimin almasını ve tarım
araçlarına sahip olan zenginlerin köylüleri sömürmelerini tema olarak
işlemiştir.
Yazar, dil
ve anlatıma yeterince özen göstermemiş; kalıplaşmış söyleyişlere, anlam
belirsizliklerine yer vermiştir.
Samim
Kocagöz’ün hikâyeleri şunlardır: Telli Kavak, Sığınak, Sam Amca, Cihan
Şoförü, Ahmet’in Kuzuları, Yolun Üstündeki Kaya, Yağmurdaki Kız, Alandaki
Delikanlı, Gecenin Soğuğu.
Bekir
Yıldız (1933-1998)
·Sosyal
gerçekçi yazarlardandır.
·Hikâyelerinin
konularını önce Güneydoğu Anadolu'dan, sonra büyük şehrin kenar semti
insanlarından daha sonra da Almanya'daki insanların hayatlarından almıştır.
·Çok
açık zıtlıklar (töre - modern hayat, birey - toplum, ağa - köylü, Türk - Alman)
üzerine kurulan hikâyeleri isteneni temsil eden güç ile nefret edileni temsil
eden güç arasındaki çatışmaya dayanır.
>• 1980
sonrası hikâyelerinde gerçeküstü ve fantastik hikâyeye doğru kaymıştır.
·Hikâyeleri:
Reşo Ağa, Kara Vagon, Kaçakçı Şahan, Sahipsizler, Evlilik Şirketi, Beyaz
Türkü, Alman Ekmeği, Dünyadan Bir Atlı Geçti, İnsan Posası, Demir Bebek,
Mahşer'in İnsanları, Bozkır Gelini
Rıfat
Ilgaz (1911-1993)
·Hikâyelerinde
ironiyi öne çıkaran yazarlardandır.
·Sosyal
eleştiri ile mizah hikâyelerinde birleştirmiştir.
>• Hikâyeleri:
Radarın Anahtarı, Don Kişot İstanbul'da, Kesmeli Bunları, Şevket Usta'nın
Kedisi, Garibin Horozu
·Romanları:
Hababam Sınıfı, Karartma Geceleri, Apartman Çocukları, Halime Kaptan, Hoca
Nasrettin ve Çömezleri
·Şiirleri:
Yarenlik, Sınıf, Yaşadıkça, Üsküdar'da Sabah Oldu, Çocuk Bahçesi
Talip
Apaydın (1926-2014)
·Edebiyata
şiirle başlayan sanatçı, yoğun bir duygusallıkla toplumcu şiirler yazmıştır.
·Daha
sonra öykü ve romana yönelmiştir.
·İlk
şiir ve hikâyelerini Köy Enstitüleri Dergisi'nde yayınlamıştır.
·Öykü
ve romanlarında doğa betimlemeleriyle birlikte insan ilişkilerini de kendi
doğallığı içinde ele almıştır.
·Köy ve
kasaba gerçeklerini anlatmıştır.
·Köy
edebiyatı akımının temsilcilerindendir.
Dursun
Akçam (1930-2003)
·Kuzeydoğu
Anadolu'nun köy ve kasaba hayatını, dertlerini sergileyen, etkili ve yalın
yazılarıyla, gazetelere, dergi ve kitaplara geçmiştir.
·Kars
ve çevresinin insanlarını ve sorunlarını işlemiştir.
·Daha
çok, kırsal alanla ilgili gözlemlerini mizahi bir anlatımla öyküleştirmiştir.
·Yetmişli
yıllarda yazınsal çalışmalara ağırlık veren sanatçı birçok kez öğretmenlikten
açığa alınmış, Anadolu'nun çeşitli yerlerine sürgünlere gönderilmiştir.
·Varlık,
Yeni Ufuklar, Demet, Köy ve Eğitim, İmece, Pazar Postası, Son Havadis, Dünya,
Milliyet, Cumhuriyet, Akşam, Vatan, Yön, Devrim, Türk Dili, Forum, Milliyet
Sanat, Yeni Toplum, Demokrat Dergi ve gazetelerde yazıları ve öyküleri
yayımlanmıştır.
·Hikâyeleri:
Maral, Ölü Ekmeği, Taş Çorbası, Köyden indim Şehire, Kafkas Kızı, Alaman Ocağı,
Generaller Birleşin
·Romanları:
Kanlıdere'nin Kurtları, Dağların Sultanı
·Röportajları:
Kan Çiçekleri, Altta Kalanlar
İlhan
Tarus (1907-1967)
·Yazar,
toplumcu görüşleriyle II. Dünya Savaşı yazarları arasında yer almıştır.
·Sanatçı
toplumun yaşayış ve düşünüşünü kendi içinden temel alan öykü ve romanlar
yazmıştır.
·öykülerinde
konularını yaşadığı çevreden almıştır.
·Roman
ve hikâyelerinin konularını orta sınıf insanların yaşamlarından alıp
natüralist-gerçekçi anlayışla anlatan sanatçı, bozulmaya yüz tutmuş
gelenekleri, çıkarcılığı ve halkın çaresizliğini iktisadi ve ahlaksal açıdan
değerlendirmiştir.
·Ayrıca
gözlemlerine dayanarak, memur aristokrasisini, bürokrat yönetimini eleştirmeyi
de öykülerine konu yapmıştır.
·Romanları:
Yeşilkaya Savcısı, Var Olmak, Duru Göl, Hükümet Meydanı, Vatan Tutkusu
·Hikâyeleri:
Doktor Monro'nun Mektubu, Tarus'un Hikâyeleri, Apartman, Karınca Yuvası, Ekin
İti, Köle Hanı
·Oyunları:
Ceza hakimi, Bir Gemi, Suavi Efendi
Bireyin iç dünyasını esas alan hikâye yazarları:
Halikarnas
Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) (1886-1973)
Bodrum’u çok
sevdiği için Bodrum’un eski ismi olan Halikarnas’ı takma isminde kullanan
yazarın hikâyelerinin merkezinde deniz ve deniz insanları vardır.
Hikayelerinin
şahıs kadrosunu genelde gemiciler, balıkçılar, süngerciler, dalgıçlar
oluşturur. Mekân; Bodrum, Adalar, Ege kıyıları ve Akdeniz’dir. Deniz insanlarının
denize olan tutkuları, yaşam mücadeleleri, denizcilerin zenginler tarafından
sömürülmesi, tabiat güzellikleri, köylülerin cahilliği ve köy ağaları tarafından
sömürülmeleri, boş inançlar, törelere başkaldırı temalarını işlemiştir.
Oxford’da
tarih öğrenimi gören yazar, Akdeniz medeniyetine ve mitolojisine ilgi duymuş;
hikâyelerinde mitolojik unsurlara ve tarihe yer vermiştir.
Romantik bir
coşkunlukla zaman zaman uzun tasvirlerle dolu şiirsel bir anlatıma başvuran
yazar, dil ve anlatıma fazla özen göstermemiştir. Bütünsellikten yoksun olan
bazı hikâyelerinde olay örgüsü kesilerek okuyucuya bilgi verilmiştir.
Halikarnas
Balıkçısı’nın hikâyeleri şunlardır: Ege Kıyalarından, Merhaba Akdeniz,
Ege’nin Dili, Yaşasın Deniz, Gülen Ada.
Ahmet Hamdi
Tanpınar (1901-1962)
Tanpınar,
hikâyelerinde genelde insanın hayatın gerçeklerinden kaçarak rüya âlemine
sığınmasını anlatır, insanın iç dünyasına yoğunlaşan yazar, olay örgüsünü
ikinci plana iterek insanın iç dünyasında yaşadığı çatışmaları, gerçek ile
hayal arasında gidip geldiği bir rüya âlemini anlatmıştır.
Hikâyelerinin
başkahramanlarında kendi iç dünyasını yansıtan yazar; anı ve gözlemlerinden de
yararlanarak aşklarını, ızdıraplarını, özlemlerini anlatmıştır. Karmaşık
ruhsal durumları, çözümleyici bir anlatımla kaleme alan Tanpınar,
hikâyelerinde sağlam ve şiirsel bir dil kullanmıştır.
Ahmet Hamdi
Tanpınar’ın hikâyeleri şunlardır: Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz Yağmuru.
Samet
Ağaoğlu (1909-1982)
Hikâyenin
konusunun insan ve insan psikolojisi olması gerektiğini savunan Ağaoğlu,
psikolojik durum olarak kendine yakın bulduğu Rus yazar Dostoyevski’den
etkilenmiştir.
Hikâyelerinde
anılarından ve yakın çevresinden yararlanmıştır.
Genellikle
ölüm temasına bağlı olarak suça eğilimli, karamsar, mutsuz, aşağılık duygusu
içindeki hasta ruhlu insanların ruhsal çözümlemelerine yer vermiştir.
Arapça-Farsça
kelime ve tamlamalardan oluşan ağır bir dil kullanmıştır.
Samet
Ağaoğlu’nun hikâyeleri şunlardır: Strazburg Hatıraları, Zürriyet, Öğretmen
Gafur, Büyük Aile, Hücredeki Adam, Katırın Ölümü.
Tarık Buğra (1918-1994)
Hikâyelerinin
ana teması, yalnızlık çeken insanın iç dünyasında yaşadığı çatışmalardır. Aşk,
yalnızlık, toplumda belli bir yere gelememiş insanlar, orta hâili ailelerin
yaşantısı, taşra hayatı; hikâyelerinin temasını oluşturmuştur.
“Sanat için
sanat” anlayışını benimseyen Tarık Buğra, sanatını bir düşüncenin emrine
vermemiştir. Bu, topluma sırt çevirdiği anlamına gelmez. İnsanın toplum
içindeki tedirginliklerini, bunalımlarını, sıkıntılarını anlatmıştır.
Yazar; dış
dünyadan çok, bireyin psikolojisini yansıtmış, ruhsal çözümlemeler yapmıştır.
Olay örgüsüne önem vermemiş, durum hikâyesi yazmıştır.
Kelime
seçimine cümle kuruluşlarına dikkat etmiş, sade ve şiirsel bir dil
kullanmıştır. Hikâyeleri teknik bakımdan başarılıdır.
Tarık
Buğra’nın hikâyeleri şunlardır: Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, İki Uyku
Arasında, Hikâyeler.
Oktay Akbal (1923-2015)
İlk hikâye
kitabında (Önce Ekmekler Bozuldu) toplumcu gerçekçi bir anlatıma
başvuran yazar, sonraki hikâyelerinde bireyin psikolojik huzursuzluklarını ele
almıştır.
Akbal’ın
hikâyelerinin merkezinde kendisi vardır. Hikâyeleri genelde çocukluk ve
gençlik anılarından oluşmuştur. Birinci kişi (ben) ağzıyla yazdığı
hikâyelerinde anıları ile hikâye iç içe girmiştir.
İstanbul’un
kenar mahallelerini, parklarını, sinemalarını, iskelelerini gözlem ve
izlenimlerine bağlı olarak anlatmıştır. Geçmişe duyduğu özlemi; huzursuz ve
mutsuz insanların yalnızlıklarını, korkularını, sıkıntılarını tema olarak ele
almıştır.
Oktay
Akbal’ın 1940-1960 yıllarında yayımlanan hikâyeleri şunlardır: Önce Ekmekler
Bozuldu, Aşksız İnsanlar, Bizans Definesi, Bulutun Rengi, ikisi, Berber Aynası.
Nezihe Meriç (1925-2009)
Hikâyelerinde,
psikolojik yönü ön plana çıkarmış; bireyin dış dünyayı algılayışını ve iç
dünyasını birlikte yansıtmıştır.
Ataerkil
(soyda temel olarak babayı alan) toplum yapısı içinde,gelenek ve göreneklerin
baskısı altındaki kadının yalnızlığını ve mutsuzluğunu anlatmıştır.
Mekân ile
kişiler arasında ilgi kurmaya özen gösteren yazar, dile önem vermiş; şiirsel
bir anlatıma başvurmuştur.
Nezihe
Meriç’in hikâyeleri şunlardır: Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç,
Dumanaltı, Bir Kara Derin Kuyu, Yandırma, Çisenti, Gülün İçinde Bülbül Sesi
Var.
Yusuf Atılgan (1921-1989)
Kasaba, köy
ve kentte geçen hikâyelerinde genellikle geleneksel toplum yapısıyla modern
toplum yapısı arasındaki çatışmaların bireylere yansıması, tekdüzeliğin
getirdiği bıkkınlık vb. konuları ele alarak bir ölçüde bunalım edebiyatı
yazarı görünümündedir. Hikâye kişileri, içinde yaşadıkları toplum kesiminin
karakteristik özelliklerini yansıtır.
Kasaba ya da
köy hikâyelerinde; sıkılan, değişim isteyen, içinde bulunduğu kötü durumdan
büyük kente taşınarak kurtulmaya çalışan kişileri anlatmıştır. Kentte geçen
hikâyelerinde ise hayat şartlarına uyum sağlayamayan bunalımlı kişileri
anlatmıştır.
Yusuf
Atılgan’ın hikâyelerindeki kişilerin birçoğundaki ruhsal sorunların temelinde
çözümlenememiş cinsel sorunlar vardır.
Hikâyelerinde
bireyin iç dünyasını yansıtan yazar; bilinç akışı ve iç konuşma tekniklerini,
kurguyu, dili ve imgeleri başarılı bir şekilde kullanmıştır.
1960’ta
yayımladığı Bodur Minareden Öte, tek hikâye kitabıdır. Ölümünden sonra
bütün hikâyeleri Eylemci (1993) isimli kitapta bir araya getirilmiştir.
Peyami
Safa (1899-1961)
·Daha
çok romanları ile tanınmıştır.
·Edebiyata
adımını hikâye yarışmasında kazandığı birincilikle atmıştır.
·Ağabeyi
ile birlikte çıkardıkları Yirminci Asır gazetesinde Asrın Hikâyeleri başlığı
altında imzasız hikâyeler yayımlamıştır.
·Peyami
Safa'nın Bir Mekteplinin Hatıratı: Karanlıklar Kralı, Siyah, Beyaz Hikâyeler,
İstanbul Hikâyeleri, Ateşböcekleri, Gençliğimiz, Süngülerin Gölgesinde isimli
kitaplarında toplanan 100 civarında hikâyesi vardır.
·Bu
hikâyelerde mekân büyük ölçüde İstanbul'dur.
·Yazarın
sağlam bir dil ve Üslûbu vardır.
·Konuşma
dilini ustaca kullanır.
·Kelime
hazinesi oldukça zengindir.
·Özellikle
insan psikolojisini anlatmada kullandığı tahlil, iç konuşma ve şuur akımı
tarzlarında son derece başarılıdır.
·Hikâyeleri,
romancılığını müjdeleyen unsurlara sahiptir.
·Hikâyeleri
daha çok ekonomik endişelerinin ürünü olmanın izlerini taşır.
Ziya
Osman Saba (1910-1957)
·Asıl
olarak şiirleriyle tanınmış, şairlik yönü ile bilinmiştir.
·"Mesut
İnsanlar Fotoğrafhanesi" ve "Değişen İstanbul" isimli
kitaplarında topladığı 15 hikâyesi ile bireyin iç dünyasını esas alan
hikâyeciler grubuna dahil edilebilir.
·Şairin
bir mizacın geçmişe ait özlemlerini hikâyelerinde yansıttığı görülür.
·Hikâyeleri
çocukluk, tahsil ve gençlik yıllarından beslenmiştir.
Fahri
Celalettin Göktulga (1895-1975)
·Yazmaya
Serveti-i Fünun dergisinde başlamıştır.
·Önce
Cumhuriyet, ardından Yeni İstanbul gazetelerinde haftalık fıkralar yazmıştır.
·II.
Meşrutiyetle (1908) başlayıp tek partili siyasal yaşamın sonuna kadar süren
bir geçiş döneminin öykücüsüdür.
·Cumhuriyet
Dönemi'nin ilk kuşak öykücüleri arasındadır.
·öykülerinde,
insanın psikolojik çatışmalarını ve mizacını ortaya çıkarmaya çalışmıştır.
Yazarın kurduğu öykü evreninin, psikiyatrist kimliğinden çok sanatçı kimliğiyle
şekillendiği söylenebilir.
·Toplumsal
konular olarak en çok üzerinde durduğu, ahlakın bozulması, boşa inanışlar,
yoksulluk, Meşrutiyet Dönemi'nde halk-devlet ilişkileridir.
·Düşmanca
İpucu Veren Eşekler, Kore’deki Çocuklarımız, Çanakkale'deki Keloğlan adlarını
taşıyan üç öyküsü de konularını Kurtuluş Savaşı, Kore Savaşı ve Çanakkale
Savaşı'ndaki kahramanlıklardan almıştır.
·Psikolojik
konulu öykülerinde de insanın değişik psikolojik durumlarını yansıtır.
Konularını ayrıntılı bir biçimde ele alan Göktulga’nın okuyucuya vermek
istediğini son sayfaya saklaması, öykülerine okuduğundan pay çıkarılacak öykü
niteliği kazandırmıştır.
·Öyküleri:
Telak-ı Selase, Kına Gecesi, Elde Bir Mustafafendi, Anzavur
Kahvesi, Salgın, Rüzgâr, Çanakkale'deki Keloğlan
Muzaffer
Buyrukçu (1928-2006)
·Edebiyata
şiirle başlayan yazar iki arkadaşıyla iki ortak kitap yayımlamıştır.
·İlk
öyküsü 1945 yılında Son Telgraf gazetesinde yayımlanmıştır. Ertesi yıl da Otağ
dergisinden ödül almıştı.
·Gece
Postası, Yeni Sabah, Tanin, Akşam, Vatan gazetelerinde yazdıklarıyla çıraklık
dönemini atlatmıştı.
·1953'te
Yeditepe dergisinde modern edebiyatla tanışmış, etkilendiği bu edebiyatı
benimsemiştir.
·1959'da
yayımlanan "Korkunun Parmaklan" kitabı, büyük yankılar uyandırmıştır.
Türk öykücülüğüne getirdiği yenilikten, özgürlükten ve kazandırdığı
boyutlardan söz edilmiştir.
·Ürünleri
coşkun imgelerle, masalsı çağrışımlarla, şaşırtıcı saptamalarla; bir ucuyla
gerçeklerde bir ucuyla kendi yapısında eşinen düşlerle, inandırıcı
gözlemlerle, yaşamın damarlarından gürül gürül akan kanın sıcaklığını
yüreklere ileten, tıkanan ve kuruyan iletişim kanallarını açan canlı öğelerle
bezemeye çalışmıştır.
·Hiçbir
şeyi saklamadan yazmayı amaçlamıştır.
·Öyküleri:
Katran, Acı, Korkunun Parmakları, Bulanık Resimler, Kuyularda,
Cehennem, Kavga, Mağara, Şarkılar Seni Söyler, Günlerden Bir gün, Hüznün Kar
Çiçekleri, Her Yer Karanlık, Bir Hüzün, Şarkı Gibi, Yüzün Yarısı Gece, Bir Aşk
Daha, Telefon Konuşmaları, Yalnızlığın Arkasındaki Gülümseme.
·Romanları:
Gürültülü Birkaç Saat, Bir Olayın Başlangıcı, Dar Sokaklardaki
Duvar, Gece Bitmedi, Ucu Güllü Kundura, Dışarıdaki Rüzgâr, Akan Sular Şarap
Olsa, Arkası Yarın, Eski Defterler, Sıcak İlişkiler, Sayılı Günler.
Millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâye yazarları:
Necip Fazıl
Kısakürek (1904-1983)
Dinî ve
siyasi kimliğiyle 20. yüzyılın önemli sanatçılarından biri olan Necip Fazıl
Kısakürek, hikâyelerini 1928’den 1969’a kadar farklı zamanlarda Büyük Doğu
dergisinde yayımlamıştır.
Necip Fazıl,
hikâyelerinde; Allah, tasavvuf, mavera (ahiret), ölüm, korku, kumarın insanlar
üzerindeki olumsuz etkileri, medeniyet, yanlış kentleşme vb. temaları
işlemiştir. Yazar, bu temalar bağlamında Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış Anadolu
gerçeğini yansıtmıştır.
Hikâyelerini
günlük konuşma diliyle yazmış, kısa cümlelere ve simgesel anlatıma yer
vermiştir.
Necip
Fazıl’ın hikâyelerinde anlatıcı, olay örgüsünü anlatmakla yetinmez; didaktik
bilgiler verir ve anlattıklarını bir yargıya bağlar.
Diğer
eserlerinde olduğu gibi hikâyelerinde de bireysel ve toplumsal konuların aynası
olarak gördüğü insandan, insan ruhundan hareket eder. Onun hikâyelerinde
insan, metafizik (fizik ötesi) arayışlar içinde olan bir kişiliktir.
Necip Fazıl
Kısakürek’in hikâyeleri şunlardır: Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Ruh
Burkucularından Hikâyeler, Hikâyelerim.
Rasim
Özdenören (1940- )
İlk hikâyesi
1957’de Varlık dergisinde yayımlanmıştır. Yazar, ilk hikâyelerinde
toplumcu gerçekçi bir yol izlemiş; büyük kentlerin kenar mahallelerindeki değerlerinden
koparılmış inançlı insanların kimlik çatışmasını, acılarını, yalnızlıklarını
anlatmıştır. Sonraki hikâyelerinde toplumsal değişmelere bağlı olarak aile
kurumunun parçalanmasını, yabancılaşmasını anlatmıştır. Son hikâyelerinde ise
modernizmin ortaya çıkardığı bunalımdan tasavvufa sığınma teması ön plana
çıkmıştır.
Bireyin
psikolojisini başarılı bir şekilde çözümleyen yazar; üslup güzelliğinden çok,
olayın anlatılmasına önem vermiştir. Zaman zaman şiirsel bir dil kullanmıştır.
Rasim
Özdenören’in hikâyeleri şunlardır: Hastalar ve Işıklar, Çözülme, Çok Sesli
Bir Ölüm, Çarpılmışlar, Gül Yetiştiren Adam, Denize Açılan Kapı, Kuyu,
Hışırtı, Ansızın Yola Çıkmak.
Sâmiha
Ayverdi (1905-1993)
Romanlarında
olduğu gibi hikâyelerinde de Allah, tasavvuf, Türk toplumunun ve insanının gönül
zenginliği, maddeye karşı mananın önemi vb. temaları işlemiştir. Olay
örgüsünü günah-sevap, dünya-ahiret, madde-mana, Doğu-Batı vb. çatışmalar
üzerine kurgulamıştır.
Sade bir dil
kullanan yazar; faydalı olmayı, mesaj vermeyi ön plana çıkardığından
hikâyelerinin teknik ve anlatım özellikleriyle pek ilgilenmemiştir.
Tek hikâye
kitabı, Mabedde Bir Gece’dir.
Modernist hikâye yazarları:
Vüs’at O.
Bener (1922-2005)
Hikâyelerinde
genellikle küçük şehirlerdeki sıradan insanların olaysız, basit hayatlarını
işlemiştir.
Toplumun farklı kesimlerinden alınan kişilerle kentlerdeki günlük yaşamı anlatmış, kişilerin psikolojik yönlerini de yansıtmıştır.
Hikâyecilerimizin soyutlamaya ağırlık verenlerindendir.
Yazar;
hikâyelerinde süssüz, yalın bir anlatıma başvurmuştur. Diyalog cümlelerine ve
iç konuşmalara yer vermiştir.
Vüs’at O.
Bener’in hikâyeleri şunlardır: Dost, Yaşamasız, Mızıkalı Yürüyüş, Kara Tren, Kapan
Ferit Edgü
(1936-)
Hikâyelerinde
bunalım, yalnızlık yabancılaşma temalarını ele almış; topluma yabancılaşan
karamsar, mutsuz, bunalımlı insanların yaşamlarını ve psikolojik çatışmalarını
anlatmıştır.
Hikâyelerinin
arka planında felsefi düşüncelere yer vermiştir.
Bilinçaltı
yöntemine ve alegorik anlatıma yer veren yazar, özenli bir dil kullanmış ve
hikâyenin kurgusuna önem vermiştir.
Ferit
Edgü’nün hikâyeleri şunlardır: Kaçkınlar, Bozgun, Av, Bir Gemide, Çığlık,
Doğu Öyküleri, İşte Deniz Maria, Do Sesi.
Orhan
Duru (1933-2009)
·Gerçeküstü,
bilim - kurgu, kara mizahtan bol yararlanmış bir yazardır.
·Hikâyeleri:
Bırakılmış Biri, Denge Uzmanı, Ağır İşçiler, Yoksullar Geliyor, Şişe, Bir
Büyülü Ortamda
Oğuz
Atay (1934-1977)
·Modernizmi
esas alan Oğuz Atay, postmodernizmin edebiyatımızdaki öncüsüdür.
·Yapıtlarında
toplum kurallarıyla çatışan aydınların iç dünyasını işler.
·Öykülerinde
yalnızlık, isyan, intihar, iletişimsizlik, hayatın anlamsızlığı, yabancılaşma,
toplum eleştirisi, aydın eleştirisi gibi
konuları ele almıştır.
·Eserlerinde
ele aldığı konuları ironik bir tarzla işler.
·"Korkuyu
Beklerken" öykü tarzında kaleme aldığı eseridir. Eserde psikolojik
çözümlemelere ağrılık verir.
·Romanları:
Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Bir Bilim Adamının Romanı
·Öyküleri:
Korkuyu Beklerken
·Oyunlar:
Oyunlarla Yaşayanlar
Adalet
Ağaoğlu (1929-)
·Radyo
ve sahne oyunları, roman, öykü, anı, deneme türünde eserler vermiştir.
·Yazdığı
eserler birçok ödüle layık görülmüştür.
·Eserlerinde
toplumun çalkantılı dönemlerini ve bu dönemlerin bireyler üzerindeki etkilerini
incelemiştir.
·öykü ve
romanlarında birey-toplum diyalektiğini temel alarak, yaşanan gerçekliği bütün
boyutlarıyla kavramaya gayret gösterdi.
·İç
monolog, geriye dönüş gibi teknikleri başarıyla kullanması ve ayrıntıları ele
alış biçimiyle dikkat çekmiştir.
İlk öykü kitabı olan
"Yüksek Gerilim" ile Sait Faik hikâye ödülünü almıştır.
·Romanları:
ölmeye Yatmak, Fikrimin İnce Gülü, Bir Düğün gecesi, Yaz Sonu, Üç Beş Kişi,
Hayır..., Ruh Üşümesi, Romantik Bir Viyana Kışı
·Hikâyeleri:
Yüksek Gerilim, Sessizliğin İlk Sesi, Hadi Gidelim, Hayatı Savunma Biçimleri
·Denemeleri:
Geçerken, Başka Karşılaşmalar
·Oyunları:
Evcilik Oyunu, Tombala, Çatıdaki Çatlak, Sınırlarda Aşk-Kış-Barış, Üç Oyun (Bir
Kahramanın Ölümü/Çıkış/Ka- zalar), Kendini Yazan Şarkı, Çok Uzak-Fazla Yakın,
Duvar öyküsü, Fikrimin ince Gülü, Çağımızın Tellalı
·Anıları:
Göç Temizliği, Gece Hayatım
Leyla Erbil (1931-2013)
Postmodern bir yazardır.
Varoluşçu bir anlayışla
alışılmış toplum düzenine başkaldırmıştır.
Dilin kelime varlığı ve
cümle yapısını değiştirmiştir.
·Bilinç
akışı yöntemini oldukça fazla kullanmıştır.
·Bazı
öykülerinde okuru saf dışı bırakacak ölçüde bilinç akışı yönetimine
başvurmuştur.
·Yazarın
bazı öyküleri İngilizce, Almanca ve Rusça olarak yayımlandı.
·Romanları:
Tuhaf Bir Kadın, Karanlığın Günü, Mektup Aşkları, Cüce, Üç Başlı Ejderha
·Hikayeleri:
Eski Sevgili, Hallaç, Gecede
·Denemeleri:
Zihin Kuşları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.